Güncel
Kremlin’in‘Yeni Suriye’ tasarısı - Ferit Temur
Rusya, 2010 yılında Tunus’ta başlayarak hızla sosyal medya aracılığıyla Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya yayılan, temelde sosyo-ekonomik sorunlar ve uzun süredir iktidarı elinde bulunduran otoriter siyasal rejimlerden duyulan hoşnutsuzluğun yansıması olan ve adına “Arap Baharı” denilen halk ayaklanmaları sürecine en başından itibaren karşıt bir tutum takınmıştır. İsyan dalgasının Suriye’ye sıçraması, hiç kuşkusuz, tüm sürecin kaderini değiştirecek gelişmeleri beraberinde getirmiştir.
Çinli uzman U Dahueya’ya göre Suriye krizinin en başında BirleÅŸmiÅŸ Milletler nezdinde soruna çözüm bulmak amacıyla Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya tarafından da desteklenen Rusya’nın üç ilkesel önerisi olmuÅŸtur:
1) Kriz şartlarında iktidar değişikliğine gidilmemeli,
2) Dış güçler ne doğrudan ne de dolaylı olarak muhalif grupları silahlandırarak krize askeri olarak müdahale etmemeli,
3) Suriye meşru yönetimine karşı ambargo kararı alınmamalı.
Ancak Batılı aktörler ile Suriye krizi konusunda uzlaşının yakalanamamasının ardından Ä°ran ve Rusya, Suriye’deki rejime siyasi ve askeri donanım desteÄŸi saÄŸlayarak açıkça Åžam Yönetimi yanında saf tutmuÅŸlardır. Böylelikle Suriye krizinde Rusya–Ä°ran–Åžam Yönetimi “direnç cephesine” karşı ABD–Suudi Arabistan–Türkiye–Katar ekseni oluÅŸmuÅŸ ve sorun ülke sınırlarını tamamen aÅŸarak uluslararası güç mücadelesine dönüşmüştür. Hal böyleyken, 2014 yılında Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’nın Batı ile olan siyasi ve ekonomik iliÅŸkilerinin kopma noktasına gelmesi ve Orta DoÄŸu denklemine DAEÅž terör örgütünün yeni bir piyon olarak sokulması “Suriye satrancında” yeni Rus hamlelerini tetiklemiÅŸtir. “Direnç cephesinde” yer alan Ä°ran’ın kriz boyunca kademeli bir ÅŸekilde Suriye’deki askeri varlığını “vekâleten” ve “fiili” olarak artırmasına raÄŸmen rejimin muhaliflere karşı iç savaÅŸta baskın gelememesi “iç etkeni” üzerine Rusya da 30 Eylül 2015 tarihi itibarıyla fiili olarak savaÅŸa katılmıştır. Rusya’nın savaÅŸa katılma kararında rol oynayan bir diÄŸer “dış etken” ise ABD’nin Suriye krizinde oyun kurucu olabilecek stratejik siyasal vizyon ve askeri kapasiteden yoksun oluÅŸunun anlaşılması ve doÄŸan güç boÅŸluÄŸunu lehine deÄŸerlendirme fırsatıdır.
Bununla birlikte Rusya’nın Suriye’de askeri operasyonlara fiili olarak katılması sonrasında sahadaki durumun giderek “direnç cephesi” lehine geliÅŸmesi ve özellikle Rus jetlerinin Kuzey Suriye’de Türkmenleri de hedef alması, Ankara’da ciddi rahatsızlığa yol açmıştır. Türkiye ve Rusya arasında Suriye’deki yeni döneme iliÅŸkin bir uzlaşıya varılamaması, 24 Kasım 2015 tarihinde SU-24 tipi Rus jetinin “Türkiye hava sahasını ihlal ettiÄŸi” gerekçesiyle düşürülmesi olayıyla yüksek riskli bir krize dönüşmüştür. Ä°ki ülke iliÅŸkilerini kopma noktasına getiren bu olay, 15 Temmuz darbe giriÅŸimi ardından yerini tekrar normalleÅŸmeye bırakmış ve Suriye sorununda Türkiye tarafından krizin başından itibaren izlenen ve hem ulusal güvenliÄŸini kendi eliyle dinamitleyen hem de bölgesel çıkarlarını riske atan sığ ve gerçeklikten uzak dış politika tutumundan vazgeçilmesiyle bugünkü Astana sürecine ulaşılmıştır.
Rusya–Türkiye–Ä°ran troykasının temel uzlaşısı sayesinde Suriye’de çatışan taraflar arasında ateÅŸkesin kalıcılığının saÄŸlanması ve krize siyasi bir çözüm bulunması için Astana’da 23-24 Ocak 2017 tarihleri arasında gerçekleÅŸtirilen diplomatik görüşmelere dair kamuoyuna yansıyan en somut geliÅŸme Rus tarafınca öne sürülen “Suriye Yeni Anayasası” taslağı olmuÅŸtur. Konuya dair Rus basınında yer alan haberlere göre 27 maddeden oluÅŸan yeni anayasa taslağında öne çıkan baÅŸlıklar ÅŸunlardır;
Ãœlke ismi için “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine sadece “Suriye Cumhuriyeti” olarak deÄŸiÅŸtirilmesi,
Devlet Başkanının; Anayasa Mahkemesi Başkanını seçme, Başkomutan olarak tek başına seferberlik ilan etme ve Merkez Bankası Başkanını atama gibi bazı yetkilerinin parlamentoya devredilmesi,
Devlet Başkanının görev süresinin tek seferlik 7 yıl olarak belirlenmesi,
Mevcut Anayasada bulunan Suriye Devlet Başkanının Müslüman olma zorunluluğunun yeni taslakta kaldırılması ve başkan adayının en az 40 yaşında olan Suriye vatandaşları arasından seçilmesi,
Parlamentoda koltuk dağılımında gruplara göre bazı değişiklikler yapılması,
Mevcut Anayasada yer alan İslam Hukukunu yasamanın temeli olarak saptayan maddenin çıkarılmasını,
Ülkenin toprak bütünlüğü korunmakla birlikte, idari özerk bölgelerin oluşturulması,
Ä°dari bölgelerde “yerel meclislerin” (Ассамблеи регионов) kurulması,
İdari bölgelerin kendi dillerini resmi olarak seçme hakkı,
Suriye devlet yapılanmasında güvenlik kurumlarının rolünün zayıflatılması.
Rusya DışiÅŸleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova konuya iliÅŸkin olarak Rus basınına yaptığı açıklamada “Suriye Yeni Anayasa” taslağında” Kremlin tarafından Suriye krizi boyunca daima savunulagelen “toprak bütünlüğü, laiklik, farklı etnik ve dini azınlıklara eÅŸit haklar tanıyan demokratik bir düzen” ilkelerinin bulunduÄŸunu, tasarının sadece bir öneri olduÄŸunu, çatışan tarafların bu tür somut gündem maddeleriyle bir araya gelmelerini tercih ettiklerini, bunun dışında ülkelerinin otonomi, federasyon ya da konfederasyon sistemiyle yönetilip yönetilmeyeceÄŸine ise yalnızca Suriyelilerin karar vereceÄŸini” belirtmiÅŸtir.
Rusya tarafından Suriye’de çatışan tüm kesimlere sunulmak üzere geliÅŸtirilen yeni anayasa tasarısına yönelik Moskova merkezli bir deÄŸerlendirme yapabilmek için öncelikle Kremlin’in Suriye eksenli stratejik çıkarlarını kısaca analiz etmekte fayda vardır.
Askeri-güvenlik alanındaki çıkarlar:
Rusya’nın Akdeniz’de savaÅŸ gemilerine operasyonel imkan tanıyan, tamir, yakıt ve sevkiyat tedarikini saÄŸlayan tek donanma üssü Suriye’nin Tartus liman kentindedir. Buna ek olarak Moskova 2015 yılındaki askeri harekâtı kapsamında Åžam Yönetimi ile anlaÅŸarak Lazkiye’de Hmeimim Hava Ãœssü’nü de almıştır. Yine Rusya toprakları dışındaki en büyük Rus sinyal istihbaratı toplama ve teknik dinleme sisteminin Lazkiye’de kurulu olduÄŸu ifade edilmektir. Rusya için Suriye’deki askeri varlığını pekiÅŸtirmek, düşmanı olan NATO’yu güney kanadından çevreleme fırsatı anlamına gelmektedir. Bu açıdan stratejik müttefiki olan Suriye rejiminin Batı destekli muhalif gruplar karşısında yıkılmaması, özellikle “cihatçı” terör örgütlerinin bu süreçte güçlenerek belirli bir etkinliÄŸe ulaÅŸmasının engellenmesi Rusya açısından son derece önemlidir. Zira Rus yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda sayıları 5 bin 500 ile 7 bin civarında eski Sovyet ülkesi vatandaÅŸlarının baÅŸta DAEÅž olmak üzere bölgedeki terör örgütleri saflarında savaÅŸtıkları vurgulanmaktadır. Ruslara göre bu militanların etkisizleÅŸtirilememesi veya en azından hareket kapasitelerinin denetim altına alınamaması ileride, ulusal güvenliÄŸine yönelik “yumuÅŸak karnı” Kuzey Kafkasya çıkışlı ciddi bir tehdit oluÅŸturabilir. Dolayısıyla Suriye, jeopolitik düzlemde “belden aÅŸağısının” (южное подбрюшье) emniyetini saÄŸlayan Rusya’nın küresel güvenlik stratejisinin mihenk taÅŸlarından biridir.
Ekonomi-enerji alanındaki çıkarlar:
1946 tarihli bağımsızlığından günümüze kadar Suriye Arap Cumhuriyeti, Rusya’nın silah pazarlarından biri olagelmiÅŸtir. Rusya, Sovyetler BirliÄŸi döneminde Suriye’ye 26 milyar dolardan fazla (rakam teyide muhtaçtır) silah ve askeri teçhizat satışı yapmış, Suriye’nin SoÄŸuk SavaÅŸ zamanından kalma 13.4 milyar dolarlık borcunun yüzde 73’ünü 2005 yılında silmiÅŸ, kalan borcunu da 10 yıllık taksitlendirmiÅŸtir. Bugüne kadar Moskova, Suriye’ye 18 adet “BUK-M2E” adlı otomatik güdümlü orta menzilli uçaksavar, 36 adet Pantsyr-S1 adlı radar güdümlü füze, sahilden 180 mil uzaklıktaki gemileri hedef alabilen 2 adet Bastion adlı füze, MÄ°G-29S av-bombardıman uçakları, MÄ°-17 ve MÄ°-24 askerî helikopterler, Ä°gla-1 adlı daha SSCB döneminde üretilen ve bir personel tarafından omuzdan atılan ısı güdümlü portatif bir alçak irtifa hava savunma sistemi ve S-300 füzeleri satmıştır (Ä°. KemaloÄŸlu, ORSAM Analiz, s. 62). Ayrıca Suriye’deki savaÅŸ vesilesiyle savunma sanayi alanındaki ürünlerini ve teknolojisini tanıtma fırsatı bulmuÅŸtur. Bu durum baÅŸta Çin ve Hindistan’da olmak üzere Rus silah ve diÄŸer savunma ekipmanlarına dünya genelinde ilgiyi artırmıştır. Bunun somut bir sonucu olarak 2016 yılında Rusya toplam 14 milyar dolarlık silah satışı yapmıştır. BaÅŸbakan Medvedev bu rakamı 2017 yılında 20 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini açıklamıştır.
Avrasya enerji denkleminde de Suriye üzerinden Rusya çok ciddi avantajlar elde etmektedir. Gerek enerjide Rus doÄŸalgazına bağımlılığı azaltmayı amaçlayan Avrupa’ya Orta DoÄŸu’dan gaz iletimi gerekse Orta DoÄŸu menÅŸeli petrolün Akdeniz’e aktarımı için Suriye jeo-stratejik konumundan ötürü kilit öneme sahiptir. Nitekim 1947 yılında ABD–Suudi Arabistan ortaklığınca geliÅŸtirilen ve Suudi petrollerinin Suriye üzerinden Akdeniz’e sevkiyatını öngören “Trans Arap Petrol Boru Hattı” (TAPLINE) projesine, 2009 yılında da Katar doÄŸalgazını Avrupa’ya taşıması hedeflenen boru hattı projesine Åžam Yönetiminin karşı çıkması ABD ile bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarına ağır darbe vurmuÅŸtur. Benzer ÅŸekilde yakın zamanda Åžam Yönetimi, Suriye’nin Akdeniz kıyılarında keÅŸfedilen doÄŸalgaz rezervlerini arama-çıkarma yetkisini Rusya’ya vermiÅŸtir. Kısacası Suriye, küresel enerji pazarında Rusya’ya hem Orta DoÄŸu merkezli enerji iletim güzergahları üzerinde söz sahibi olma hem de bu suretle pazardaki diÄŸer rakiplerine ait alternatif projeleri etkisiz kılarak Avrupa’daki tekelini sürdürme üstünlüğü saÄŸlamaktadır.
Bölgesel ve küresel siyasi çıkarlar:
1990’lu yılların ortalarında ÅŸekillenen mevcut Rus büyük stratejisinin temel hedefi, küresel düzlemde ABD hegemonyasını tasfiye ederek yerine çok kutuplu dünya düzeninin oluÅŸmasını saÄŸlamaktır. Bu kapsamda Moskova’nın, Washington’un Suriye’de rejim deÄŸiÅŸikliÄŸini baÅŸararak Orta DoÄŸu’yu ABD merkezli küresel kapitalist sisteme göre yeniden ÅŸekillendirmesinin önüne geçmeyi amaçladığı ve bunda ÅŸu ana kadar baÅŸarılı olduÄŸunu söylemek mümkündür. Nitekim Rusya’nın Suriye’de rejimin ayakta kalması yönünde Ä°ran’la birlikte net bir politika izlemesi ve Batı’nın “Arap Baharı” sürecinde ikileme düşmesi sonucunda Ä°slam jeopolitiÄŸindeki siyasal geçiÅŸ dönemi akamete uÄŸrayarak tam bir kördüğüme dönüşmüştür. Rus bölgesel ve küresel çıkarları açısından Suriye’de önü kesilen isyan dalgası nedeniyle Ä°ran’a, eski Sovyet ülkelerine ve nihai aÅŸamada Rusya’ya da istikrarsızlığın sıçrama riski ÅŸimdilik dondurulmuÅŸtur. Ãœstelik mevcut Suriye siyasası sayesinde Kremlin bir yandan ABD–Ä°ran yakınlaÅŸmasının Suriye konusunda bir “uzlaşıya” dönüşmesini engelleyerek Ä°ran’ı kendi “yörüngesinde” tutmayı becermiÅŸ, öte yandan NATO üyesi Türkiye’yi de yanına almayı baÅŸararak ABD öncülüğündeki “koalisyon ülkerini” zayıf düşürmüştür. Benzer ÅŸekilde ulusal güvenlik, jeopolitik ve medeniyetsel kodları açısından birincil derecede stratejik öneme haiz Ukrayna sorununda, Suriye krizi üzerinden Batı ile pazarlık gücünü artırma olanağı da bulmuÅŸtur. Son olarak, Suriye krizinde sergilediÄŸi “oyun bozucu” rolün Rusya’nın dünyaya hala dikkate alınması gereken bir aktör olduÄŸunu göstermesine yaradığı da inkâr edilemez bir gerçektir.
İç politik çıkarlar:
Ukrayna krizi sonrasında Batılı ülkelerce uygulanan ekonomik yaptırımlar Rus ekonomisinin 2 yılı aÅŸkın bir süredir krizvari günler geçirmesine ve halkın fakirleÅŸmesine yol açmıştır. Bu minvalde mevcut Suriye siyasası Kremlin’e iç politikada ekonomik sorunları örterek halkı “güçlü Rusya” imgesiyle kanalize edebileceÄŸi bir psikolojik ortam sunmuÅŸ ve Kırım’ın ilhakıyla yüzde 80’leri aÅŸan Rus lider Putin’e olan kamuoyu desteÄŸini yüksek tutmaya kapı aralamıştır.
KARAR
Henüz yorum yapılmamış.